Bu Blogda Ara

18 Eylül 2010 Cumartesi

FTK'02 en içten duygularımla:))



Herkese merhaba,

Çok değişik, heyecanlı, yorucu, mutlu, verimli bir süreçten sesleniyorum sana ey okuyucu. Dilerim duygularımı anlatmaya kelimelerim yetecek.

13 Eylül'de FikirSizler yeni sezonun kurdelasını kesti ve daha bismillah demeden bir başladık ki çalışmaya aman yareppim. Günlerdir dolu dolu, hakikaten verimli, bir o kadar zevkli, üstelik de kendi ofisimizde harika bir kamp geçiriyoruz.

Bu yoğunluk bir yana benim heyecanım ve motivasyonumun en büyük sebebi koordinatörü olduğum ana projemizin başvurularına başlamamız oldu. "Fikir Toplama Kampı '02. " Hakikaten ciddi emek, ciddi enerji, ciddi bir çalışmanın sonucu Bahçeşehir Üniversitesi, CO-OP gibi önemli sponsorların desteğinde 29-30-31 Ekim, 6-7 Kasım tarihlerinde projemizi en iyi şekide hayata geçireceğiz. Proje takımları, beyin fırtınaları, eğlenceli aktiviteler, sunumlar, birebir ve genel eğitimler derken dopdolu bir kamp bizi bekliyor. Birbirinden değerli eğitimcilerimizden projelerimiz hakkında ve proje yazma, girişimcilik, kişisel marka konularında eğitim alacak olma fikri bile heyecanımın artmasında çok etkili.

Bu süreçte kampın tanıtımı hakkında birçok içerik hazırladım; ama en duru ifadeyle, en samimi duygularımı aktardığım yazı bu oldu sanırım. Biz FikirSizler olarak geleceğin dünyaca tanınmış MARKA projelerini hayata geçireceğimize inanmıyoruz, iman ediyoruz:) Bu motivasyonla ve bu vizyona uygun olarak hakikaten üretme, geliştirme ve hayata geçirme odaklı arkadaşlarımızın hedefimize ortak, düşlerimiz düş katan olmaları için başvurularını bekliyoruz. Eğer üniversite hayatınızda vizyonunuzun ummadığınız yerlere ulaşmasını istiyor, eğlenceli bir o kadar da ciddi bir ekiple delice çalışmaya hazırsanız http://fikirtoplamakampi.com/index/giris bu adresin kapısını çalın efendim:)

3 Eylül 2010 Cuma

ay fakiri


hiç bu kadar az gelmemişti sözcükler, bu kadar cesaretsiz yanmamıştı ateş böceklerim. içime iliştirdiğim bir sızısın hala demeyi bile isterdim. oysa ben her hüznü mandallayıp kurumaya bıraktım söz pınarlarımı. sonra bir daha hiç dönmedim hüznün şehrine. uzaklaşmanın uzaklaşmak olduğunu sanma ahmaklığını gösterip, gelin arabalarının arkalarına takılan kavonozlar gibi peşimden geleceğini bilmedim geridekimin.

hala susmak istediğim için susmuyorum, gerçekten kelimesizliğin esaretinde çekiyorum küreğimi. bir kuru peksimetle mutlanan midem, diğer kürek mahkumlarını göremeyen gözümün ıssızlığından bağımsız açlık çekmede. yüreğimin öyle peksimetlere karnı tok ve gerçek tada ölesiye aç. bu gemi nereye gidiyor?

ben tarihin arka sokaklarında kulaktan dolma hislerimle arıyorum bir tebdil gezen şehzadeyi. hep o can şehzade sandığım sarhoşlar, dilenciler, seyyar satıcılar gerçekten sarhoş, dilenci , seyyar satıcı çıkınca bir kez daha yanılmanın tırnaklarını yiyorum sinirden.

sen sinir dedim diye sinir sandın ya, aslında doğru söylemeyecek kadar gururlu davranıyorum kendime. lanet bi acı işte beynimde.

bulamadığım her gün bir mum söndürüyorum içimde en sonunda gerçek karanlığa mahkum olayım diye. Ah akıllı okuyucu, bilsen insanoğlunun bu halde bile yaptığı kurnazlığı. ben biliyorum karanlık çökmeden ay'dınlığa ulaşamayacağımı.

ben şimdi bugünün arka sokaklarında kulaktan dolma bi karanlıkla zifiri olana dek bekliyorum seni. tebdil gezmekten vazgeçip kendin olabileceğine inandığında al gözlerini gel. ama sen gelene kadar;

aycı hadi şu bakır aydınlığından bir ay koy da içelim.

5 Ağustos 2010 Perşembe

sana sövüyorum.


yine yazma isteğiyle; ama konu başlığı belirlemeden başladım yazmaya. karnaval yalnızlıklarından bahsetmek gerekir belki. Belki de çocukların masumiyetinden. Onları sevmeyenleri anlayamamaktan. Anlayışımı kaybettiğimden ve beni anlamanı istediğimden.

sessizliğin adını anıt gibi iliştirdiğimden beri dudağımın kenarına ne zaman ağzımı açsam bu sanat eserine zarar verme korkusuyla elime yüzüme bulaştırdığımdan cümleleri.

sıcağın köründe bastıran yağmurun hangi yaraya merhem olacağını düşünmekten de bahsedebilirim. bu aralar pek iyi şeylerden bahsetmiyorum diye mi bilmem hayallerden dem vurmak yerinde olabilir. bir türlü yurtdışına çıkamamaktan belki.

zararlı alışkanlıklardan değil ama alışkanlıkların zararlarına sövebilirim. yağmurun hızlandığından ve komiklikten ne anladığımdan.

kiraz ağacını bu yıl çiçekleriyle göremedim diye bi' yaş daha büyümekten. hemen her yazıda büyümekten bahis açmanın tehlikeli olmaya başladığından ve korkuları bu kadar umuma açmanın dürüstlük mü patavatsızlık mı olduğundan? hazır umuma açmışken küçük korkuları ve büyük korkuları ayrı tutmak üzere, bunu ücrete tabi tutmanın iyi bir girişimcilik olacağından:) bunun cenneti satın almak gibi kutsal şeyleri ticarileştirme gibi ucuzlaştıracağından. ama korkularının ucuzlamasının bi sakıncası olmadığından.

günün bu saatinde her şeyi anlatabilirim sana da bir tek, bir tek neden dokunulmazlıkları kaldırmadığımı anlatamam. bir tespitim daha var yemeklerle ilgili." acının iştahı arttırdığını öğrendiğinden beri yaşamaya iştahı artsın diye acı çekiyor insanoğlu." ihtimal o ki iştahla yaşamaya cesareti olmayanlar kaldıramaz dokunulmazlıkları ya da bu iki cümlenin birbiriyle ilgisi yoktur sevgili okuyucu. her şeyin bu kadar belkilerle ve ihtimallerle dolu olduğu bugünde sana belki sevgilerimi iletirim belki sövgülerimi. Çünkü insanın altbaşlığının altını çizmek istiyorumdur bunu yaparken. ya söversin ya sever. seni seviyorum'u duymuşsundur da sana sövüyorum'u hiç sanmıyorum. ama ben seni hep seviyorum.


29 Temmuz 2010 Perşembe

hikaye(cik)


yarım bırakılan yemeğin arkadan ağladığını öğrendiğinden beri her yarım bırakıldığında gidenin ardından ağlıyor insan oğlu..

her şey aklıma gelirdi de ....... aklıma gelmezdi dediğinde de anlıyor annesini.

gün geliyor sarmaşıklar da bitiyor hikayeler de.

azalıyorsun.

bir de yürüyorsun bu sıcakta çoğu zaman, bazen yalnız yürüdüğünü düşüne düşüne.

ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz der bi' de şair.

birlikte yürüyelim mi?

kaç biten hikayen var diye sordum saymaya başladı. belli ki yaşamıştı.

bi de tercihler var tabi.

ama başlayan şarkısı olmamış hiç, hep dinlemiş hep dinlemiş.

şemsiye bir tercihtir.

her şey aklıma gelirdi de bu sıcakta şemsiyeyle yalnız yürüdüğümü düşüne düşüne gülüştüklerimize ağlayacağım gelmezdi piyale.




21 Temmuz 2010 Çarşamba

noktalı düşmeler.


ne zaman düştüğümüzü hissederiz, insanlar güldüğünde, biz de durumu toparlamak için halimize güldüğümüzde mi.
ağladığımızda mı yoksa, yoksa ,istesek de ağlayamadığımızda mı.
gelse ya da gel dese diye bekleyip de ne geldiğinde ne de gidemediğimizde mi.
son defa.. son bikere daha.. arkamıza bile bakamadığımızda mı.
ya da gözümüz arkada deniz aşırı bir kentte, bir kentin sabahlarında.. akşamlarında kaldığında mı..
hem sılada hem gurbette gibi, hem cennette hem de cehennemde gibi, aslında hiçbir yerde gibi arafta kaldığımızda mı.
gemileri yakıp da küllerine yandığımızda mı.
kamu alanlarında sıra bekler gibi, bekler gibi bir türlü bağlanmayan operatörünü sevgilerin.. beklemeye almış, beklemeye alınmış, can'a alınmışlıklarda mı.

küçük harfle başlayan ve noktayla biten sorular soruyorsak usul usul büyüyoruzdur belki de. belki de artık şarkılar azalır. ışıklar küser. daha uzağa gitmek, gidenleri izlemek değiştirmez içi. neyse ismini vermek istemeyen izleyici, kısın televizyonunuzun sesini. o zaman sesinizi duyurmak kolaylaşır belki.

29 Haziran 2010 Salı

SAmimİ (:



felsefem: öyle bir hayat yaşamalı ki "gülerek" ölürken "iyi ki yaşadım" Allah'ım demeliyim.

hayat: öğreniyoruz onu da an be an. birgün hayatla ilgili nasreddin hoca olabilirim umarım. hayatın doğrularını, yanlışlarını anlayıp mizah süzgecinden geçirmiş, eğlenceli yaşlı bir teyze olmaya evet diyoooor.

çocukluk: misketlerde, balonlarda, uçurtmalarda ve içimde bulduğum, böö! deyince kaybetmekten en çok korktuğum şey. masumiyetimiz oluyor o bizim sahip çıkalım çocukluğumuza:P

güneş: kendinin farkında olmadığını düşünüyorum potansiyelinin. bazen çok yakıcı oluyor, bazen kapanıyor içine göstermiyor kendini, bilse dünyanın ve bütün gezegenlerin onun etrafında döndüğünü kavurmazdı kendini böyle çıldırasıya. insan gibi o da. insan bilseydi ben'i, yakmazdı kendini.

gözler: öptü beni/ bunlar kainat gibi dudaklardır dedi/
bu ıtır senin icadın değil/ saçlarımdan dökülen bahardır dedi/
ister gökyüzünde seyret ister GÖZLERİMDE/
körler görmese de "yıldızlar" vardır dedi.

yıldızlar: GÖZLER. ay nerde doğsa oradaydık/dallarda zerdali çiçekleri. ay nerde doğsa oradalar, sanki ayın gözyaşlarılar. bir de yıldızlara baktırdım fallarda çıkmıyorsun seni görmem imkansız imkansız imkansız rüyalarım olmasa der Zeki Müren. Bazen gözyaşı olasım geliyor ya da gecenin gözyaşlarını silesim:)

güzellik: gözalıcı bi güzelliğin var, kapa yüreğinin perdelerini demeli buna. güzellik O'nun yansımalarıdır, güzelliğe bakan gözdür. güzellik masumiyettir, bu yüzden en çok çocuklar güzeldir, yavru kediler, köpekler, tavuklar güzeldir:)

sevgi: nin madde haliyim demek istiyorum demiştim önceki bi yazımda. her şeyin sevmekle başladığını düşünüyorum ve en büyük duam hayat bana herkesi sevmemek gerektiğini öğretmesin.

aşk: ah be..

müzik: Onların, yani sizin hayatınıza
Şarkılar girmiş, şarkısız edemiyorsunuz
Şarkılar yani barış, yani gökyüzü
Yani bazan burun buruna geldiğiniz köşebaşlarında
Sonra usul usul, yavaş yavaş kaybettiğiniz
Yani dost geldi gelecek, sevgili sevdi sevecek
Yani yaşamak adına, güzel düştüğü olan
Şarkılar, yani yanıldığınız... (cemal süreya)

ah şu şarkıların gözü kör olsun.. severim müziği çok pek çok.

dost: yanında sen olduğun, seni sen yapan,onu o yaptığın, çoğaldığın, ömür biçmediğin, menfaat gütmediğin, iyi ki var dediğin...

para: iyi bir şeyler yapmak istiyorsan çok gerekli bir şey, araç.

zaman:mı değil zaman, akan zaman değil mesafelerdir der şair bi nebze haklıdır ama gitme dönmessin dedirten bir şeydir aynı zamanda. su gibi ama sudan tek farkı üstüne yazı yazabiliyorsun. bkz:1453 bkz(uzgörü): 2020

kadınlar: bu listeyi bi erkek hazırlamış dedirten kavram:) kadın bir dipnotudur bi ayrıntı ancak metnin anlaşılması için kaydı gerekli.

savaş: egoların ürünü. bir gün sevgiye adanan bi türküyü bir ağızdan söylediğimizde insan insanı bulacak , el eli, yürek yüreği , çocuk güneşi, yağmur toprağı, dünya barışı bulacak..

ağlamak: ar sayar kimileri ama zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor.

deniz: mehtabın arkadaşı, seni sormaya meraklılar ikisi. kızkulesi olmasa o kadar anlamlı olmaz belki. bir de insanlar denizin mahremine girmemeli.

ayna: güldüğünde en iyi sonuçları aldığın araç. iyiki her yerde aynalar yok ve görmüyor insanlar kendilerini. yoksa eminim kendini görmekten göremezdi karşısındakini.

hayal: http://fizy.com/#s/1e7p43 çok mükemmel bir şey be(: bazen yanlış sularda avlasan da hayalleri , olsun iyidir iyi.


ben de Merve Karabağlı ve Furkan Argat'ı seçiyorum mimci olarak:P etiketlemeyi bilsem Berat ve Okan gibi mavi yazacak şekilde yapardım bunu ama olsun:) beni böyle de sevin.

3 Haziran 2010 Perşembe

Üff


Umarsız kelimeler koparmak kiraz dalından. Dalına çıktığımda ağacı sallandıran rüzgarın verdiği hem toprağa bağlılığın sağlamlığı, hem de dala bağlanamamanın düşeyazma hissi. Böyle ikircimler arasında gide gele, bakkalın yolunu öğrenmesi çocuğun. Hem korkması hem cesareti. Korku bitince başlayacak olan mavi mavi çoğalan ve dolduran nefesleri, bir dünya hissi. Üfflese dünya bitecek ve bi' üfflese dünya başlayacaktı.

Yarım bırakmamak erdemdi bir dilim ekmekle ve tabakta bırakılması yasak olan yemekle. Sonuna kadar gitmeyi ve sonuçları görmeyi önceleri zorla, sonra iştahla izleyecekti. İzledi. Herkesin payına düşeni kabul edecekti ve hatta bazen fazla incelen düşüncesinden, kendi payını da verecekti. Verdi. Nazar değmesin diye bu adalete,,önce okudu okudu üffledi, sonra da açıp baktı camdan, gördüğü hep önce ben diyen insan suretleriydi . Altmış, yetmiş,çıkmış gitmişti. Adalete değen nazar son bi' üffle çıkıp gidecekti.

Sonu gelmez kuş sesleri ve kirli diz kapaklarıyla çamurdan köfteler yaptığı zamanlar içi götürmezdi minik beyaz ellerindeki kiri. Büyüdükçe küçük kalan minik beyaz yüreğindeki kirleri hele, içi hiç götürmedi. Bu yüzden hep kustu, kustu yüreği, yıkandı ve tertemiz oldu hisleri. Hep çocuk bayramındaymış gibi sınıf süsleme heyecanlıyla renkli balonları üffledi,üffledi ve her nefeste dünyasındaki hacminin arttığını hissetti. Son bi' üffle patlayacak diye korkmasa üffleyecekti.

Kömür yandığı zamanlarda evinde, çorapsız uyuyamamanın gösterdiği sıcak sevgisi. Sıcaklığı her yerde özledi ve istedi. Sıcağa dokununca daha da sevecek diye mi sobaya dokundu da yandı eli? Kimse bilmedi. Geçsin diye yanan tüm yaraları üffledi üffledi. Son bi' üfflese tüm yanmalar geçecekti.

Geleceğe inanıyordu ve hazırlanıyordu güzel elbiselerle ona gitmeye. Biliyordu domino taşlarını titizlikle dizdiğini ve köşe taşlarını hayatının. Tüm değer taşlarını koyup köşelere, dizdi dizdi. 3 saniyelik bir cesarete bakıyordu sonrası. Bi' üfflese teker teker birbirine değecek ve onu en mutlu olduğu geleceğe götüreceklerdi.

Üff...