Bu Blogda Ara

27 Mayıs 2010 Perşembe

Kabul Günü


Merhaba:) Bugün her şeyi olduğu gibi kabullenme günü. Ayda bir toplanıyoruz böyle, birbirini seven bütün hisler içimde aynı miktarda kabullenme bırakıyor. Kek, börek, tatlı niyetine ikram ettiğimiz bazı his tariflerimiz var ama söylemem tabi. Bu ay kimdeydik günde, düşündüm düşündüm. Bendeydik. Merkezimdeydik. bütün hisler toplandı geldiler, birbirini seven bütün hisler. Sevgiyle kin birarada hiç olmadı mesela onun için söylüyorum ikide bir birbirini sevenler diye. Öyle bir geldiler ki, en özendiğim, en ince ince işlediğim odama aldım onları. Misafir odası değil, belirtmeliyim. Sonra hoşbeş ettik bir güzel, sordum misafirlerden birine. Nasılsın, eşin çoluk çocukların nasıl? diye. İyiymiş hepsi selamları varmış bana. Ya bir garip oldu böyle hepsi birden gelince dağıttılar evimi hayli. Kırıp dökülen eşyalar oldu. Ama yine de çok sevdim hepsini. Tüm kabulleri bırakıp gittiler sonra. Sevgi sevgiye dair, huzur huzura dair,acı acıya dair... böyle hepsi bırakıp kabulleri gittiler. Noldu şimdi, Elimde bir dolu kabul. Neye yatırım yapsam diye düşündüm, düşündüm. Kendime dedim. Kendime yatırım yapayım. Sonra cümleler kurdum tüm kabulleri toplayıp.

hayat seni seviyorum ve kabul ediyorum sunacaklarını bana. Çünkü biliyorum iyiyim ben ve sana karşı hiçbir samimiyetsizlik beslemiyorum cidden. Sende asıl sevginin güzelliğini görerek seviyorum seni ve misafirliğe yolladığın bütün hislerle seviyorum seni. O kadar cümleler ediyorum sana, boşuna değil anla. Bir şeye inanıyor olmalıyım, yalnız bir şeye değil çok şeye. Çizgilere basmadan yürürken senin yollarında gülümseyerek yürüdüğüm yol ve varmak istediğim yer de sensin, belki de benim. İnsanın kendisine varacağını hissettiği kaç hayat var ki.. O yüzden sana varmayı, varamamayı, gitmeyi, yolda kalmayı, sana/bana seninle/benimle koşmayı ya da susmayı, sana, Hayata! susmayı ya da konuşmayı kabul ediyorum. Son sözüm yok sana, çünkü her an sana yeniliyorum,yenileniyorum, yineliyorum. Hayat seni seviyorum:)

10 Mayıs 2010 Pazartesi

İÇ'ten (uahk)


Gülmeyi öğrendiğimi söylemeliyim, çok gülmeyi. Çok sevmeyi öğrendiğimi söylemeliyim insanları. İstisnasız tüm çocukları sever gibi sevdiğimi yetişkinleri. Gidecek yerim olduğunu bilmenizi isterim yıldızlarda insanlar. Ayla dostluğumuzun sadece mehtaplı gecelerde olmadığını da. Ayın yok olduğu zamanlar var ya hani görmediğimiz, işte o zamanlar çoğunlukla birlikte gezmeye gideriz, kitap okur, şarkı söyler, şiir dinleriz.
Sık sık "Bugün hava güzel diye bağırdı adam" deyip durduğumu gördüğünüzde saçmaladığımı düşünmeyiz. (kelimelerle saçmalamayı çok severim ama bu onlardan değil biliniz) Karabulutların olduğu bir günde bile bugün hava güzel diyen adamın hayata dair bir umudu vardır, bugüne, an'a dair umutları. Bugün hava güzeldir demek bugünü sevmeyi gerektirir. Bugünü hakkını vererek yaşamayı, gülümsemeyi gerektirir, hayal kurmayı, mutlu etmeyi gerektirir, sonra sarılmayı sevdiklerine, sevmediğin yoksa benim gibi tüm insanlara, hem de içten sarılmayı. İçten sarılıyorum size insanlar! hem de öyle içten ki, içinizde gördüğüm güzelliği içime alır gibi, sizi yaşar gibi.

Sonra hatalarımı ve geçmişi sevebilmeyi, onları ait olduğu yerde bırakmayı öğrendiğimi de söylemeliyim. Kabul ettiğimi başıma gelen talihsizlikleri. Dünyanın en büyük sırrını öğrendiğimi itiraf etmeliyim. Herkesin bilmesini istediğimi. "Başıma gelen talihsizlikler" dünyanın en saçma sözüdür. Çünkü insan hayattan ne isterse o başına gelir. Talihsizlikleri çağırmamayı öğrendim en çok. Niyetimi iyi tutmayı öğrendim hayata, olaylara bakışımda. ÖYle çok sevdim ki canımı acıtanları, affetmeyi öğrendim o yüzden. Şimdi başıma gelmesini istediğim şeyleri çağırıyorum aşkla; Dünya'nın en farklı, en yaratıcı düşünen insanlarından olabilirim diyorum, en mutlu insanlarından da olabilirim, hele ki öyle bir hayat yaşarım ki; gülerek ölürken yaşadım Allah'ım! derim.

Şimdilerde gerçeğe ve kendime çok yakın hissediyorum ben'i. Ne istersem başıma geleceğini bildiğim için çok büyük şeyler istiyorum hayattan! Tanımlardan uzaklaştırıyorum kendimi, tüm kalıplardan. Yaratıcılığımı ve hayalgücümü sınırlamaktan Allah'a sığınıyorum ve birgün kimsin? diye soranlara "Sevgi'nin madde haliyim" demek istiyorum. Sonra zaman geliyor soruyorum; peki sen KİMSİN?

8 Mayıs 2010 Cumartesi

KAR (:


Sokak lambasının ışığında aydınlanan bir miktar kar zerresiydi beni kendime getiren. "OHA KAR BAŞLAMIŞ" dedim kendimce tüme vararak.
"1 milyonluk karışık" istesen dondurmacının vereceği bir külah mutluluktan fazlasıydı ama güneşin kıskanarak erittiği o zevkin avucunda yarattığı ıslaklıktı da. Hem belki de o saniyede sadece görebildiğim kadar kar vardı koca gökyüzünde, yani sadece lambanın önündekiler. Neden heycanlandım ki? Olamaz mı? Sadece belli bir noktaya kar yağsa, tüm şehri mundar etmek zorunda bırakmasa? Zaten akşamları kar dediğimiz olay sokak lambasının aydınlattığı konik alandan geçen küçük gölgeler değil midir? Habitatımızı kastederek "kar yağıyor" demek, haddimizi aşıp parçadan bütüne gittiğimiz bir çıkarımdır öyleyse.
Peki neydi beni bu ikileme düşüren? Kardan korkmak...? Fiziksel ve sosyo-ekonomik etkilerinden,aslında bana onu hatırlatıyor olmasından. İşte hem sevmek hem de korkmak. Sonuçlarını bile bile umarsızca istemek, tekel ürünleri gibi iç çatışmaya sokmak bilinci. Saplanıp kalmak, tuzlanılmaya layık görülmeyen sokaklarda. Kaymak bir de, çocukların yokuşta poşet ile kaydığı gibi değil, ölümüne kaymak hayattan. Belediyenin sağlamış olduğu ulaşım hizmeti sponsorluğunda ya da okulun mermer merdivenlerinde ayağındaki "marka" klasmanına girmeyen yazlık-kışlık kundura ile kulağına karı ezen bot sesleri gelirken. Sonra bir de soğuk var; maliyet-verim hesabını içgüdüsel hesaplayan apartman yöneticisine binaen ısı miktarını reel olarak hissetmek var, "q m c delta-t" yi kullanmadan.
Yağsın ama her şeye rağmen. Belki umudu olan çocuklar vardır. Tüm gece pencereden dua ederek karı izleyen, yatarken yarın okulların tatil olma ihtimalini düşleyen.
Yine baktım da pencereden lapa lapa yağıyor gibi hiç beni sallamayarak. Soğuk ama bir o kadar da güzel yav.

Bloguma misafir gelmiş;

Emre Güneş