yine yazma isteğiyle; ama konu başlığı belirlemeden başladım yazmaya. karnaval yalnızlıklarından bahsetmek gerekir belki. Belki de çocukların masumiyetinden. Onları sevmeyenleri anlayamamaktan. Anlayışımı kaybettiğimden ve beni anlamanı istediğimden.
sessizliğin adını anıt gibi iliştirdiğimden beri dudağımın kenarına ne zaman ağzımı açsam bu sanat eserine zarar verme korkusuyla elime yüzüme bulaştırdığımdan cümleleri.
sıcağın köründe bastıran yağmurun hangi yaraya merhem olacağını düşünmekten de bahsedebilirim. bu aralar pek iyi şeylerden bahsetmiyorum diye mi bilmem hayallerden dem vurmak yerinde olabilir. bir türlü yurtdışına çıkamamaktan belki.
zararlı alışkanlıklardan değil ama alışkanlıkların zararlarına sövebilirim. yağmurun hızlandığından ve komiklikten ne anladığımdan.
kiraz ağacını bu yıl çiçekleriyle göremedim diye bi' yaş daha büyümekten. hemen her yazıda büyümekten bahis açmanın tehlikeli olmaya başladığından ve korkuları bu kadar umuma açmanın dürüstlük mü patavatsızlık mı olduğundan? hazır umuma açmışken küçük korkuları ve büyük korkuları ayrı tutmak üzere, bunu ücrete tabi tutmanın iyi bir girişimcilik olacağından:) bunun cenneti satın almak gibi kutsal şeyleri ticarileştirme gibi ucuzlaştıracağından. ama korkularının ucuzlamasının bi sakıncası olmadığından.
günün bu saatinde her şeyi anlatabilirim sana da bir tek, bir tek neden dokunulmazlıkları kaldırmadığımı anlatamam. bir tespitim daha var yemeklerle ilgili." acının iştahı arttırdığını öğrendiğinden beri yaşamaya iştahı artsın diye acı çekiyor insanoğlu." ihtimal o ki iştahla yaşamaya cesareti olmayanlar kaldıramaz dokunulmazlıkları ya da bu iki cümlenin birbiriyle ilgisi yoktur sevgili okuyucu. her şeyin bu kadar belkilerle ve ihtimallerle dolu olduğu bugünde sana belki sevgilerimi iletirim belki sövgülerimi. Çünkü insanın altbaşlığının altını çizmek istiyorumdur bunu yaparken. ya söversin ya sever. seni seviyorum'u duymuşsundur da sana sövüyorum'u hiç sanmıyorum. ama ben seni hep seviyorum.